30 Aralık 2008 Salı

Zübeyde Hanım Gölgesinde Mustafa Kemal'i Büyüten Kadın

Zübeyde Hanım Gölgesinde Mustafa Kemal'i Büyüten Kadın

Fatih Bayhan
PEGASUS YAYINLARI


Kitap Özeti:



Zübeyde Hanım, Sofularlı Feyzullah Ağa’nın güzel kızı. Aile kökleri Yörük Türkmenlerinden. Resmi kayıtlarda “Evladı Fatihan” olarak geçiyor…
Tarla görmüş, harman görmüş, yüreği genç yaşta acılar yaşamış bir kadın…
Hayat anlayışı, vatan sevgisi, insan sevgisi, din anlayışı ortalama bir Türk kadınınkinden farklı değil. Anne Ayşe Hanım çok dindar, kızını da kendisi gibi dindar yetiştiriyor. Babası ‘Sofu’ ve ‘Hacı’ lakabını almış… Zübeyde Hanım da bu kültürde yetişiyor. 14 Yaşında gelinlik giyiyor… Kendisini rüyasında gören Ali Rıza Bey’le evlendiriliyor… 6 çocuk annesi oluyor, ama üç çocuğunu daha anakuzusuyken toprağa veriyor… Ali Rıza Bey’in vefatıyla, “Nerde Benim saadetim?” diye yakındığı dönem başlayacaktır… Çok büyük sıkıntılar çeker… Aldığı dul maaş yetmez…
Kardeşinin çiftliğine gidip gelmeye başlar…
Ama henüz yaşı gençtir, çocukları küçüktür…
Komşularının aracı olmasıyla yeni bir evlilik yapar…
Hayatı bundan sonra Balkan savaşlarına kadar böyle geçer…
Harp okulundan mezun olan Mustafa, her ay aldığı maaşı getirir anasının avucuna sayar…
“Artık seni evlendireceğim” diye baskılar da bu dönemde başlar…
Zübeyde Hanım’ın, babasız kalan yavrularına karşı bir baba hissi içinde olduğunu görüyoruz. İstanbul’da zor günler devam eder…
Ama en acı durağı Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’tan bir gün önceki duygulu gecesidir…
Annesinin hayır duasını alarak yola çıkar… Öpüştükçe ağlaşırlar, sarılırlar…
İki kızıyla kalır Şişli’de…
Evleri baskın yer, aranmak ister… Bir yandan vuslat, bir yandan suçlanan bir evladı vardır… Her defasında “mürüvvetini göreyim oğul” derken derdi Mustafa’nın mutluluğudur… Ama her defasında, “Ben vatanımla izdivaçlıyım” cevabını alır…
Fikriye’ye gönül koyar, annesi engel olur… Saraylı, soylu bir kız ister…
O, hayatının her anında oğlunun yanında ve en büyük koruyucusu olmuştur.
Hasta yatağında kalkıp İzmir’e Latife Hanım’ı görmeye giderken de, “Oğlum kiminle evlenecek, görmem lazım” düşüncesi vardır…
Görmüştür, tanımıştır Latife Hanım’ı…
Ve orada vefat etmiştir…

Masumiyet Müzesi

Masumiyet Müzesi (kısa özet)


Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un son romanı “Masumiyet Müzesi” İletişim Yayınlarından piyasaya çıktı. Çıkar çıkmaz da en çok kitaplar arasında yerini aldı. Bir aşk romanı olarak nitelenen kitap, “Cevdet Bey ve Oğulları”ndan sonra yazarın en uzun romanı. Kitapta sadece aşk konusu ele alınmıyor. Flört, nişanlılık, tartışma, evlilik öncesi ilişkiler, kız isteme, ayrılıklar, boşanmalar gibi konular da kitapta yer buluyor. Kitapta yaklaşık 150 karakter var ve bunların bir kısmı da gerçek hayattan alınmış. Konusu İstanbul’da geçiyor. Kitabın ismi ise Orhan Pamuk’un açmayı düşündüğü müzeden geliyor. Kitabı okuduktan sonra aşk, evlilik, arkadaşlık, aile ve mutluluk hakkındaki görüşlerinizin değişeceğine inanıyoruz.Kitapta yer alan konular 1975 yılı ile birlikte başlıyor ve tekstil zengini Basmacı ailesinin okumuş 30 yaşındaki oğulları Kemal ile uzak akrabaları, yoksul Keskin ailesinin 18 yaşındaki güzel kızı, tezgahtarlık yapan Füsun arasındaki aşk anlatılıyor.
Arka Kapak:
“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.”
Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor… Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz.
1975′te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun’un hikâyesi; hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca okurun sevgi ve hayranlığını kazanmış olan, kitapları elli sekiz dile çevrilen ve her yeni romanı büyük bir merakla bütün dünyada beklenen Pamuk, okurlarına unutulmaz rüyalar gibi, akıllardan hiç çıkmayacak sarsıcı bir hikâye anlatıyor.

Künye

Masumiyet Müzesi

Dizi Çağdaş Türkçe Edebiyat 181Sayfa

Fiyat 592 Sayfa / 24.000.000 TL - 24,00 YTL

Baskı 2.Baskı Eylül 2008, İstanbul

Yazar Orhan Pamuk

Editör Asuman Oktay, Bahar Siber, Emre Ayvaz

Düzelti Belce Öztuna, Ceren Kınık

Kapak Hakkı Mısırlıoğlu

Uygulama Hüsnü Abbas

Dizgi Hüsnü Abbas

Dizin Özgür Yıldız

Kapak Uygulama Kadir Abbas, Suat AysuBaskı ve Cilt Sena Ofset

Ön Kapak Fotoğrafı Ahmet Işıkçı

23 Aralık 2008 Salı

Gençlerle Başbaşa

GENÇLERLE BAŞBAŞA
Yazar : Ali Fuad BAŞGİL


Kitabın Özeti:
Muvaffak olma yolunun birtakım tehlikeleri ve düşmanları vardır. * Bu düşmanlardan birincisi tembelliktir. Tembellik bukalemun gibidir. Her seferinde bizi bir başka yüzle alt etmeye çalışır. O mesleksiz bir aktör gibidir. Eğer tembellik uzvi bir hastalıktan ileri gelmiyorsa iradeyle onu yenmek mümkündür * Diğer bir düşman kötü arkadaştır. İyi bir arkadaşta olması gereken huylar çalışkanlık, iyilik severlik ve dürüstlüktür. * Üçüncü düşman ise kötü örneklerdir. Bunlar başkasının sırtından geçinip başkasını sömürüp bir yerlere gelmiş, mevki ve makam kazanmış insan kılığındaki hayvan ve parazitlerdir. Onlar için kazanmada her yol mübahtır. Burada bilinmesi gereken de hayatta insan olan insana yaraşan yol doğruluk ve namusluluk yoludur. * Bu arada kötü kitap ve kötü hocada bu düşmanlar arasında sayılabilir. Fakat bütün bu düşmanlara karşı koyabilecek iki silah vardır: İradeli olmak ve çalışmak. Muvaffak olmanın şartları Bunun ilk şartı iradeli olmaktır. Tembelliği yıldıran tek silah iradedir. İyilik yolunda iradeni kullanabiliyorsan korkma. Az önce bahsedilen düşmanların hiçbiri birşey yapamaz. Bedeni ve ruhi iki nevi varlıktan mürekkebiz ve iki çeşit hareketin merkeziyiz. Bunlardan biri bizim olan, diğeri bizim olmayan hareketlerdir. Refleksler ve otomatik hareketler. Bizimmiş gibi görünen birçok hareket irademiz dışındadır. Bunlar başlıca üç şekil arzederler.

Yunus Emre Divanından Seçmeler


Kitap Özeti:
O gerçek bir aşık... Aşkın bile kendi tarifini bulduğu bir aşık... Taptuk Emre dergahında söylenen şiirleri, ülkemizin hemen her yerinde bulunan türbesi, mesajları bütün dünyayı dolaşan mısraları ile "gönüller yapmaya gelen" Yunus Emre´nîn en güzel şiirlerinden oluşan bu eser, evrensel değerlerimiz arasında ilk sırayı alan yüce ozanı, günümüz gençliğine daha doğru ve daha doyurucu bir içerikle tanıtmayı amaçlıyor...

Arka Kapak:
Selçukluların zayıflamasıyla Türk beyliklerinin Anadolu'yu adeta parsellediği 13. yüzyılın sonlarında ve Osmanlı devletinin kurulduğu yıllarda Yunus Emre, Türkçenin bir kutup yıldızı olarak parlamaktadır. O zamandanbu zamana "Yunusça söyleyiş"in çizgisini sürdüren ve dilimizin deniz fenerleri olan Hacı Bayram - ı Velş, Eşrefoğlu Rumi, İbrahim Gülşeni, Ümmi Sian, Aziz Mahmud Hüdayi, Niyazi - i Mısri, Lamekani Hüseyin Efendi gibi mutasvvıf şairler silsilesinin yazmış olduğu şiirler hep bu "Türkmen kocası"na işaret etmektedir. Hatta Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Kul Himmet ve daha birçoklarında da bu bereketli kaynağa bakmak gerekir. Çağdaş birçok sanatkara nazaran dilimzi sade ve yalın bir halde kullanan bu şarimizin şiirleri çağdaş bir sanatkarın kaleminden çıkmışcasına - hem şekil olarak hem de içerik olarak - yeni ve anlaşılırdır. "Her dem yeniden doğarız bizden kim usanası" diyen Yunus Emre Türkçe'nin en iyi şairlerinden biri, belki de birincisidir.

Kitap Sayfalarının Resimleri:














FATİH-HARBİYE



KİTABIN ADI : FATİH-HARBİYE
KİTABIN YAZARI : PEYAMİ SAFA
YAYIN EVİ : ÖTÜKEN
BASIM YILI : 1987
SAYFA SAYISI : 120
KİTABIN KONUSU : Neriman’ın kendi kültürüyle batı kültürü arasındaki kayboluşu ve
doğru yolu buluşu.

KİTABIN ÖZETİ:
Neriman’la Şinasi çocukluk arkadaşlarıdır. Tanıdıkları ilk karşıt cins birbirleridir. İlk başta ikisi de birbirlerini seviyorlardı. Okula beraber gidip geliyorlardı. Üniversite de bile beraberdiler. Neriman’ın babası Faiz Bey’dir ve Şinasi’yi de çok sevmektedir. Bazı geceler Faiz Bey’in evinde saz çalarlar ve sohbet ederlerdi. Herkese bir gün Şinasi ile Neriman’ın evleneceğini düşünüyordu.
Giderek Neriman Şinasi’den soğumaya başladı. Neriman oturduğu mevki olan Fatih’I, sevmemektedir. Çünkü Fatih, doğuyu, gelişmemişliği ve eskiyi temsil ediyordu. Oturduğu mahalle çok eskiydi ve evler de virane gibiydi. Bir gün Macit denilen yakışıklı, zengin ve kibar birisiyle tanışır. Macit Harbiye’de oturuyordu. Harbiye, gelişmişliği ve batıyı simgeliyordu. Macit ile bir kaç sefer Şinasi’den habersiz buluşurlar. Bir gün Macit Neriman’a balo davetiyesi verir ve baloya davet eder. Nerman baloya gitmeyi çok istemektedir. Ama gitmesi için babasının iznini almak zorundadır. Tam babasına söyleyecekken babası ona Şinasi ile evlenmesini teklif eder. Hemen reddetmez ve 2-3 ay mühlet ister. Ve bolaya Şinasi ile gitmesi koşuluyla da izin alır. Elbise için vitrinleri gezmeye çıktığında dayısının kızlarına uğrar. Çünkü dayısının kızları bu işlerde oldukça deneyimlilerdir. Eve gittiğinde bir kadının ağlamaktan harap olduğunu görür ve nedenini sorar. Nedeni kızının intiharıdır. Kızı Rus gitariste aşık olmuştur. İkisi de başta çok mutlulardır ve birbirlerini çok sevmektelerdir. Ancak çok sefil bir hayat sürmektedirler. Buda kıza tak etmiştir. Günün birinde zengin bir adamla tanışan kız genci terk eder ve adamla yaşamaya başlar. Artık balolara gidebilmekte ve her istediğini yapabilmektedir. Ancak gerçek mutluluğu bulamamaktadır. Tahsil görmüş bir kız olduğundan hakiki güzelliği armaktadır. Musiki, mutalaa ve samimiyet…Rus gencinde bunları bulabiliyordu ancak zengin adamda bunları bulamamaktadır.
Sonunda, gence dönmeye karar verir ve aramaya başlar. Büyük uğraşlar sonucu bulur ama genç kabul etmez. Kız bunun verdiği üzüntü ile evine gider ve tabanca ile kendini öldürür.
Hikayeden çok etkilenen Neriman evden izin alarak ayrılır. Kendi evine gelir ve babasına artık baloya gitmek istemediğini ve Şinasi ile evlenmeyi kabul ettiğini söyler….

KİTABIN ANAFİKRİ:
Batının tekniğini almalıyız fakat kültürünü asla.


KİTAPTAKİ OLAYLAR VE ŞAHISLARIN TAHLİLİ:
NERİMAN: musiki okulunda okuyan, bigili fakat biraz batı hayranı bir kızdır. Eğlencelere gitmek istemektedir.
ŞİNASİ: doğu kültürünü benimsemiş, bilgili ve battı kültüründen hoşlanmayan birisidir.
FAİZ BEY : Doğunun kültürü ile yetişmiş. Kendisini ve kültürünü iyi bilen, musikiyi ve sohbeti seven, bilgil ve ölçülü birisidir.

OLAYLARIN TAHLİLİ:
Neriman’ın Şinasi’ye olan tutum değişikliği Macit ile tanışmasından ve Şinasi’yi biraz doğu hayranı ve batı kültürü karşıtı olarak düşünmeksinden ileri gelmektedir. Şinasi’nin hiçbir zaman balolara ve eğlencelere gitmeyeceğini düşünmektedir.
Dayısının evine gittiğinde karşılaştığı manzara ve anlatılan hikaye Neriman’ çok etkilemiştir. Hikaye anlatılırken kendisini kızın yerine ve Şinasi’yi de Rus gencin yerine koyarak olayları aklında canlandırmış ve bir karara varmıştır. Anlatan hikaye Neriman’I doğru yola iletmiştir.

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
İlk sayfadan itibaren insanı kendisine çeken, geçmişteki olaylarla günümüze de ders veren okuyan için çok yayarlı bir kitaptır. Günümüz gençlerinin de içinde bulunduğu durumu anlatması bakımından güzel bir eserdir.

YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ:
Peyami Safa
(1899- 15 Haziran 1961): Yazar. İstanbul'da doğdu. Meşhur şair İsmail Safa'nın oğludur. Düzenli bir öğrenim göremedi. Kendi kendisini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı. Posta Telgraf Nezaretinde çalıştı. Öğretmenlik (1914-1918), gazetecilik (1918-1961) yaptı. Hayatını yazıları ile kazandı. İstanbul'da öldü.
Peyami Safa halk için yazdığı edebî değeri olmayan romanlarını "Server Bedi" imzası ile yayınladı. Sayıları 80'i bulan bu eserler arasında; Cumbadan Rumbaya (1936) romanıyla, Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi en ünlüleridir. Ayrıca ders kitapları da yazdı.
Romanları: Gençliğimiz (1922), Şimşek (1923), Sözde Kızlar (1923), Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924), Süngülerin Gölgesinde (1924), Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925), Canan (1925), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), Fatih-Harbiye(1931), Atilla (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Matmazel Noralya'nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1959). Hikâyeleri: Hikâyeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980). Oyunu: Gün Doğuyor (1932). İnceleme- denemeleri: Türk İnkılâbına Bakışlar (1938), Büyük Avrupa Anketi (1938), Felsefî Buhran (1939)