2 Nisan 2012 Pazartesi

Çılgın Türkler Kıbrıs




Arka Kapak

Türk kalmak için verilen 100 yıllık şaşırtıcı, dehşet verici mücadele.

T. Özakman'ın Diriliş, Şu Çılgın Türkler ve Cumhuriyet-Türk Mucizesi eserlerinden oluşan Türkiye Üçlemesi, toplam 623 baskı yapmıştır.

Yazar bu kez yine yakın tarihimizin büyük konularından biri olan Kıbrıs sorununu yazdı. Kıbrıs'ın fethinden günümüze kadarki çarpıcı olayları, direniş destanlarını, Kıbrıs'ın yüz yıllık Milli Mücadelesini ve Barış Harekâtını bir bütün olarak yine belge-roman tarzında işledi. Çılgın Türkler-Kıbrıs'ın da üçlemenin gördüğü benzersiz ilgiyi göreceğine inanıyoruz.
Okumaya başlayınca hak vereceksiniz.

Çılgın Türkler-Kıbrıs'tan birkaç parça:

  • Donanma Kıbrıs'ın batısından geçerek Ada'nın güneyindeki Larnaka (Tuzla) körfezinde demir attı. 170 kadırga, 30 kalyon ve çeşitli 160 gemi, toplam 360 gemi denizi kapladı, direklerden ufuk görünmez oldu. (1570)
  • Konaktan Baf kapısındaki kışlaya gidildi. Türk bayrağı törenle indirilerek yerine İngiliz bayrağı çekildi. Bu törende protokol gereği birkaç Türk yönetici bulundu. Hepsinin gözleri doldu. Bu bayrak bu göndere elli bin şehit, binlerce gazi pahasına çekilmişti. Bu acı işlem her şehirde ve ilçede yapılacak, ay yıldız Kıbrıs'tan silinecekti. İndirilen bayrakları alan Türkler özenle katlayıp sakladılar. Bir gün hepsi gerekli olacaktı. Çünkü Türkün bir gün geri geleceğine inanıyorlardı.(1878)
  • Rumlar kapıyı tekmeleyip banyoya daldılar. Küvetin içindeki anneyi ve üç çocuğu görmüşlerdi. Türk subayının eşi ve çocukları bunlardı işte! Görerek, nara ata ata otuz üç el ateş ettiler. Dördü de öldü. Çocukların kanları, beyin parçaları, saçları tavana sıçrayıp yapıştı. (24 Aralık 1963)
  • Paraşütçüler Kıbrıs toprağına rahmet gibi yağıyorlardı. Kıbrıslı Türklerin kimi sevinçten ağlıyor, kimi şükür secdesine kapanıyor, kimi avaz avaz bağırıyordu. Denktaş'ın gözyaşları ip gibi yüzüne akıyordu. Acı, zulüm, ölüm, horlanma, eziyet, baskı ile dolu karanlık, kanlı yıllar sona ermişti. Bir Kıbrıs Türkü, bütün Rumlara işittirmek ümidiyle sesi çıktığı kadar bağırıyordu:

    "Türkler gelirse işte böyle gelir!" (20 Temmuz 1974)

    Kıbrıs Türkü'nün, varlığını, kimliğini, onurunu, yaşama hakkını savunmak uğruna verdiği mücadele insanlık tarihinin yüz akıdır. Bu yüzden bu kitabın hedef kitlesi "insan"dır.


    Yazar:Turgut Özakman

    Sayfa Sayısı: 464
    Baskı Yılı: 2012
    Dili: Türkçe
    Yayınevi: Bilgi Yayınevi
  • İncir Kuşları




    Arka Kapak

    Sinan Akyüz'den Yüreğinize Dokunacak Bir Kitap!

    Boşnak Kızın Bir Solukta Okunan Gerçek Hikâyesi...

    Çok satan romanlarıyla tanınan ve geniş okur kitlesine sahip yazar Sinan Akyüz yine ses getirecek son kitabıyla okurlarını selamlıyor. Alfa Yayınları'ndan çıkan İncir Kuşları'nda yazar, Bosnalı bir genç kız olan Suada'nın gerçek yaşamından yola çıkıyor. Okuru savaşın ve aşkın yakıcı gücüne tanıklığa davet ediyor.

    Bosna tüm bilinmeyenleriyle ilk kez Sinan Akyüz kalemiyle yazıldı...

    Sinan Akyüz dünyanın seyirci kaldığı bir soykırımı Suada'nın öyküsüyle yeniden gündeme getiriyor. Yakın tarihi edebiyatla buluşturan yazar, aşkın içinde "savaşı ve şiddeti", savaşın içinde de "aşkı ve inancı" ustalıkla harmanlıyor. Bu romanla Bosna Savaşı'nın bilinmeyen bambaşka bir yüzü gün ışığına çıkarken; kitap okuyucusuna sürpriz bir sonla veda ediyor. 

    Aynı ırktan geliyorlardı. Aynı dili konuşuyorlardı. Bir tek dinleri farklıydı. Biri Müslüman Boşnak genci, diğeri ise Hıristiyan Sırp'tı. İkisi de konservatuardaki aynı Boşnak kızına âşık olmuşlardı. Ve bir gün bu iki genç, güzeller güzeli Suada'ya aşklarını ilan ettiler. Ancak gençlerden biri aşkına karşılık bulmuş, diğeri ise "Kalbimde iki kişiye yer yok" cevabını almıştı.

    Takvim yaprakları 6 Nisan 1992'yi gösterirken bir bomba düştü beyaz zambakların açtığı yüreklere... Suada patlak veren savaşın estirdiği rüzgârda âdeta savrulan bir yaprak gibiydi. Savruldu, savruldu, savruldu.. Sonra da kader onu bir zamanlar 'hayır' dediği genç adamın eline esir düşürdü. Genç adam, o gün ela gözlü çöl ahusuna bakmış "Kader bizi ne inanılmaz bir şekilde birleştirdi, görüyor musun Suada?" demişti.

    Modern zamanlarda Avrupa'da yaşanmış bir soykırımda, kadere inananların romanıdır İncir Kuşları...

    Yazar:Sinan Akyüz

    Sayfa Sayısı: 328
    Dili: Türkçe
    Yayınevi: Alfa Yayıncılık

    20 Mart 2012 Salı

    Beş Şehir


    Beş Şehir – Ahmet Hamdi Tampınar 
    Ahmet Hamdi Tanpınar
    Tanpınar, bu eserin konusu için: 'Hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır.' demektedir. Tanpınar'ın en önemli denemelerinden biri olan bu kitapta beş şehir anlatılmaktadır: Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul. 
    Tanpınar'ın gözlemleri, etkileyiciüslubu birleşince edebiyatımızın en değerli eserlerinden biri doğmuştur. Türk Edebiyatında en kıymetli denemelerden biridir.

    ::: Eserden seçmeler :::

    Ankara 
    Belki Millî Mücadele yıllarının bıraktığı bir tesirdir, belki doğrudan doğruya çelik zırhlarını giymiş ortada dolaşan bir eski zaman silahşoruna benzeyen kalesinin bir telkinidir; Ankara, bana daima dasitani ve muharip göründü. Şurası var ki şehrin vaziyeti de buna müsaittir. Daha uzaktan gözümüze çarpan şey iki yassı tepenin arasındaki geçidiyle tabii bir istihkam manzarasıdır.
    Ankara, uzun tarihinin şaşırtıcı terkipleriyle doludur. Asırlar içinde uğradığı istilalar, üst üste yangınlar ve yağmalar, şehirde geçen zamanların pek az eserini bırakmıştır. Acayip bir karışıklık içinde bu tarih daima insanın gözü önündedir. Türk kültürünün kendinden evvel gelmiş medeniyetlerden kalan şeylerle bu kadar canlı surette rast gele karıştığı, haşır neşir olduğu pek az yer vardır...
    Erzurum
    Hiçbir yerde memleketin Birinci Cihan Harbi'nde geçir­diği tecrübenin acılığı burada olduğu kadar vuzuhla görülemezdi. Bu, eski ressamların tasvir etmekten hoşlandığı şekilde, ölümün zaferi idi. Dört yıl, bu dağlarda kurtlara insan etinden ziyafetler çekilmiş, ölüm her yana dolu dizgin saldır­mış, seçmeden avlamıştı. Uğursuz tırpan durmadan, bir saat rakkası gibi işlemiş, rast geldiği her şeyi biçmişti. Bununla beraber, nüfusu altmış binden sekiz bine inen Erzurum Millî Mücadeleye ön ayak olmuş, Ermenistan zaferini idrak etmiş, yavaş yavaş sağ kalan hemşerilerini toplamaya başlamıştı.
    .
    Erzurum Türk tarihine, Türk coğrafyasına 1945 metreden bakar. Şehrin macerası düşünülürse, bu yükseklik daima göz önünde tutulması gereken bir şey olur. Malazgirt Zaferinin açtığı gedikten yeni vatana giren cedlerimizin fethettikleri büyük, merkezi şehirlerden biridir.
    Tarihimizin ikinci dönüm yerinde, Millî Mücadelenin ilk temeli gene Erzurum'da atılır. Her şeye rağmen hür, müstakil yaşamak iradesi, ilkin bu kartal yuvasında kanatlanır. Atatürk, Erzurum'dan işe başlar. Tıpkı ilk fatihler gibi oradan Anadolu'nun içine doğru yürür; ordan başlayarak yurdumuzu, milletimizin tarihî hakları adına yeni baştan fethederiz.
    Konya
    Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. 
    Bozkırın kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya'ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar. Çok arızalı bir arazinin arasından ufka daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğumuza uzaktan gülen bu rüya, yolun her dirseğinde siline kaybola büyür, genişler ve sonunda kendinizi Selçuklu Sultanlarının şehrinde bulursunuz.
    .
    Mevlana şairdir. Şiiri inkâr etmesine, küçük görmesine rağmen Şark'ın en büyük şairlerinden biridir. Nasıl Garp Orta Çağı, bütün azap korkusu, içtimai düzen veya düzensizliği ile rahmaniyet iştiyakı ve adalet susuzluğu ile Dante'nin eserinde toplanırsa, Müslüman Şark'ta bütün varlık hikmeti, Hakk'la Hakk olmak ihtirası ve cezbesiyle Divan-ı Kebir'dedir.
    Bursa
    Bu devir, haddi zatında bir mucize, bir kahramanlık ve ruhaniyet devri olduğu için, Bursa, Türk ruhunun en halis ölçülerine kendiliğinden sahiptir, denebilir. Bu hakikati gayet iyi gören ve anlayan Evliya Çelebi, Bursa'dan bahsederken "Ruhaniyetli bir şehirdir." der.
    .
    İster istemez sayarsınız: Gümüşlü, Muradiye, Yeşil, Nilü­fer Hatun, Geyikli Baba, Emir Sultan, Konuralp... Bunlar hakikaten bir şehrin semt ve mahalle adları; yahut tıpkı bizim gibi muayyen bir zaman içinde yaşamış birtakım insanların anıldıkları isimler midir? Hepsinin mazi dediğimiz o uzak masal ülkesinden toplanmış hususi renkleri, çok hususi aydınlıkları ve geçmiş zamana ait bütün duygularda olduğu gibi çok hasretli lezzetleri vardır...
    .
    Bu kuruluş asrından sonra Bursa, sevdiği ve büyük işlerde o kadar yardım ettiği erkeği tarafından unutulmuş, boş sarayının odalarında tek başına dolaşıp içlenen, gümüş kaplı küçük el aynalarında saçlarına düşmeye başlayan aklan seyrede ede ihtiyarlayan eski masal sultanlarına benzer. İlk önce Edirne'nin kendisine ortak olmasına, sonra İstanbul'un tercih edilmesine kim bilir ne kadar üzülmüş ve nasıl için için ağlamıştır.
    .
    Evliya Çelebi, Bursa çeşmelerinden bahsettikten sonra sözü, "Velhasıl Bursa sudan ibarettir." diyerek bitirir. Canım Evliya!
    .
    Şimdi Bursa'da asıl zamanın yanı başında, bizim için ondan daha başka ve daha derin olarak mevcut olan ikinci zamanı yapan şeyin ne olduğunu öğrenmiş gibiyim. Bu ses ve onun etrafı kucaklayan, her dokunduğu şeyin özünü bir ebediyette tekrarlayan akisleri, bu mevsimlerin ve düşüncelerin ezeli aynası, zamanın üç çizgisini birden veren tılsımlı bir aynadır. Sanatın aynası da bundan başka bir şey değildir.
    İstanbul
    Asıl İstanbul, yani surlardan beride olan minareyle camilerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar, bir şehrin içinde âdeta başka başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran, hayalimize başka türlü yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır.
    Her İstanbullu az çok şairdir; çünkü irade ve zekâsıyla yeni şekiller yaratmasa bile, büyüye çok benzeyen bir muhayyile oyunu içinde yaşar. Ve bu, tarihten gündelik hayata, aşktan sofraya kadar genişler.
    "Teşrinler geldi, lüfer mevsimi başlayacak." Yahut "Nisandayız, Boğaz sırtlarında erguvanlar açmıştır." diye düşünmek, yaşadığımız anı efsaneleştirmeye yetişir. Eski İstanbullular bu masalın içinde ve sadece onunla yaşarlardı.
    Bugün mahalle kalmadı. Yalnız şehrin şurasına burasına dağılmış, eski, fakir mahalleliler var. Birbirlerinin hatrını sormak, bir kahvelerini içmek, geçmiş zamanı beraberce anmak için zaman zaman gömüldükleri köşeden çıkan, bin türlü zahmete katlanarak semt semt dolaşan ihtiyar mahalleliler...
    Bugünün mahallesi artık eskiden olduğu gibi her uzvu birbirine bağlı yaşayan topluluk değildir; sadece belediye teşkilatının bir cüzü olarak mevcuttur. Zaten mahallenin yerini yavaş yavaş alt kattaki üsttekinden habersiz, ölümüne, dirimine kayıtsız, küçük bir Babil gibi, her penceresinden ayn bir radyo merkezinin nağmesi taşan apartman aldı.
    Beylerbeyi'nde, Emirgan'da, Kandilli veya İstinye'de günün her saati birbirinden ayrı şeylerdir. Beykoz, Çubuklu, ağaçlarının serin gölgesinde henüz son rüyalarını üstlerinden atmaya çalışırken Yeniköy ve Büyükdere gözlerinin ta içine batan güneşle erkenden uyanırlar. Kuzguncuk'ta sular, sahil boyunca, arasına tek tük sümbül karışmış bir menekşe tarlası gibi mahmur külçelenirken, ince bir sis tabakasının büyük zambaklar gibi kestiği İstanbul minareleri kendi hayallerinden daha beyaz bir aydınlığa benzer.

    4 Mart 2012 Pazar

    Kuantumla İyileşmenin Sırrı


    Kuantumla İyileşmenin Sırrı, Frank J. Kinslow,Yusuf Ziya Kavak






    Kuantumla İyileşmenin Sırrı


    Frank J. Kinslow
    YAKAMOZ YAYINCILIK


    Son birkaç yılda, devrimsel nitelikteki kişisel gelişim metotları, pek çok kişiyi yeni bir dünya görüşüne ikna etti. Bu alandaki en yeni gelişme, yazarın Kuantum Uyumlaşması diye adlandırıp geliştirdiği, iyileşme ve iyileştirme sürecidir. Süreç, hafif bir dokunuşla işliyor, anında ve kendiliğinden, derin tedavinin gerçekleşebileceği atmosferi yaratıyor. Bu müthiş kişisel gelişim yöntemini kullanmak çok kolay ve uygulamak için birikim sahibi olmak gerekmiyor; herkes bu yöntemi uygulayabilir! Ve en şaşırtıcısı, sadece tedavi gören kişi derin ve dinlendirici bir biçimde iyileşmiyor, yöntemi uygulayan kişi de anında ve sürekli bir zindeliğe kavuşuyor. Bir deneyin, Kuantumla iyileşme’nin gücü karşısında şaşkına döneceksiniz!

    “ ‘Kuantumla İyileşmenin Sırrı’nın iki kapağı arasında, Dr. Kinslow, bize, hepimizin sahip olduğu iyileştirme gücünü, basit farkındalık tekniğini öğretiyor. Kuantum Uyumlaşması; hızlı, kanıtlanmış, derinlikli, bedeni ve zihni iyileştiren bir süreçtir. Kolayca öğrenilen ve hemen etki edenKuantum Uyumlaşması, hem uzmanlar hem de bu alanda uzman olmayanlar için etkili bir araçtır.”
    Dr. Alan J. Sault, 
    American Board of Holistic Medicine

    Çeviren: Yusuf Ziya Kavak 
    Yayın Yılı: 2011
    Kitap Kağıdı
    192 sayfa
    13,5x21 cm
    Karton Kapak
    ISBN:6053843634
    Dili: TÜRKÇE

    27 Şubat 2012 Pazartesi

    Nasreddin Hoca Hikayeleri: "Tazı"

    Ava meraklı çok cimri bir subaşı, Nasreddin Hoca'ya:
          "Hoca Efendi, bana tavşan kulaklı, geyik bacaklı karınca belli, şöyle
    sicim gibi zayıf bir tazı buluver," der.
          Bir süre sonra Hoca, bir sokak köpeğinin boynuna ip takıp subaşıya götürür.
          Subaşı:
          "Aman Hoca Efendi, ben senden incecik bir tazı istemiştim. Sen ise bana koca bir sokak köpeği getirmişsin," deyince Hoca lafı gediğine koyar:
          "Merak etmeyin efendim. Sizin yanınızda bu köpek bir aya varmaz, tazıya döner," diye yanıt verir.


          Nasreddin Hoca, bir uyarı yaparken her zaman karşısındakini kırmadan yapmaya çalışır.

    25 Şubat 2012 Cumartesi

    100 Temel Eser

    herkese iyi günler,

    blogumuza en yakın zamanda 100 temel eserlerin özetlerini yükleyeceğiz.

    bizi takip etmeye devam edin..

    FETİH MARŞI

    Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
    Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
    Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

    Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın?
    Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

    Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden....
    Senin de destanını okuyalım ezberden...
    Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

    Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
    Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

    Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
    Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
    Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

    Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
    Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

    Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
    Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
    Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

    Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
    Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

    Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
    Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan!
    Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan....

    Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
    Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

    Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
    Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
    Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

    Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın?
    Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!
    Yazar : ARİF NİHAT ASYA

    Son Darbe: 28 Şubat




    Kitap Özeti:


    28 Şubat'ın tanıkları ve mağdurları anlatıyor...Bir dönemin üzerindeki sır perdesi aralanıyor...

    Türkiye'nin bir kez daha demokrasi sınavına girdiği ve ne yazık ki bir kez daha "sınıfta kaldığı" o tarihi kırılma noktası: 28 Şubat 1997.

    Kimilerine göre demokrasiye yapılmış balans ayarı, kimilerine göre postmodern darbe...
    Adına ne denirse densin Türk siyasi tarihinde onarılmaz yaralar ve silinmeyecek etkiler bıraktı…

    Darbeyi gerçekleştirenler yıllarca susmayı tercih ettiler.
    Askeri vesayetin tartışıldığı bir ortamda, Türkiye tarihine damgasını vuran sancılı yılların öyküsünü şimdi sadece olayın tanıkları ve mağdurları Son Darbe: 28 Şubat'ta anlatıyor, yakın tarihimizin bu en sıcak anlarını hafızalarınıza emanet ediyorlar…

    Son Darbe: 28 Şubat, bir dönem üzerindeki sır perdesini aralıyor…


    Yazar:Mehmet Ali Birand
    Sayfa Sayısı: 374
    Dili: Türkçe
    Yayınevi: Doğan Kitap

    23 Şubat 2012 Perşembe

    Od



    Od
    Od, Prof. Dr. İskender Pala









    Prof. Dr. İskender Pala 
    KAPI YAYINLARI




    Kitap Özeti:


    Her yazdığı romanla yüz binlerin kalbini feth eden İskender Pala yeniromanı ‘OD’ ile yeniden okurlarını selamlıyor. Od bir Yunus Emreromanı. Gök kubbemizin her zaman parlayan ve hep çok sevilen, şiirleri gönülden gönüle dolup dilden dile dolaşan Yunus Emre, bu kez OD’un ana kahramanı. İskender Pala’nın ilim ve kültür adamı olmasının yanında, yazar kişiliğinin imbiğinden geçirilerek aşkın tahtına bir kez daha oturtuluyor. 13. yüzyılın her bakımdan kavruk ve yanıp yıkılan ortamına Yunus Emre’nin gelişi tarihi atmosfer içerisinde hakiki anlamına kavuşturuluyor. Yıkıntılar ve yangınlar içinden bir gönül ve bir insanlık anıtının inşa edilişi cümle cümle anlatıyor ve elbette kalbe dokuna dokuna yol alıyor. Romanın her sayfasında Yunus’un hamlıktan saflığa geçişi okunuyor.

    Biliyorum,
    “Biz bu ilden gider olduk, kalanlara selam olsun,” demişti…
    Yine Biliyorum,
    “Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun.” Demişti…
    Ve Sevgili’ye gittiği o geceden sonra adının dilden dile,
    Aşkının gönülden gönüle dolaştığını da biliyorum…
    Şimdilerde ona kimisi Âşık Yunus, Miskin Yunus…
    Derviş Yunus…Varsın onu da desinler.
    Ve Türk yurtlarında, onu en çok “Bizim Yunus” diye çağırırlar.
    Biliyorum…

    Ten fânidir, can ölmez
    Çün, gitti geri gelmez
    Ölür ise ten ölür
    Canlar ölesi değil

    CD’DE YER ALAN PARÇALAR;

    1. Arayı bulsam izini
    2. Aşk bezirgânı
    3. Aşkın aldı benden beni
    4. Ben yürürüm yane yane
    5. Bir kez gönül yıktın
    6. Dağlar ile taşlar ile
    7. Dolap neden inlersin
    8. Fenada bir garipsin
    9. Geldi geçti ömrüm benim
    10. Hak bir gönül verdi bana
    11. Ben bu yolumu bilmez idim
    12. Severim ben seni
    13. Şeyhimin illeri
    14. Yar yüreğim yar

    Osmanlı Sultanları Albümü



    Osmanlı Sultanları Albümü, Mustafa Armağan




    Kitap Özeti:


    Mustafa Armağan

    PARADOKS
    Bugünkü nesiller atalarının neler yaptığını bilip tanıdıkça kendilerinin neden onlar gibi olamadığını sorgulayacak ve daha iyisini yapmak için bir isteğe kapılacaklardır. Geleceğimizin aşağılık kompleksinden uzak,kendine güveni yeniden gelmiş nesillerin bu sultanlardan ve onların yaptıklarından öğrenecekleri çok şey var. Bir avuç insanın dünya tarihini 600 yıl şekillendirecek bir cihan devletinin mimarları haline nasıl geldikleri ve bu düzeni dünyanın en zor coğrafyalarından birinde kurup asırlar boyu nasıl devam ettirdikleri, her zaman çözülmesi verimli sonuçlar doğuracak bir sırrı içinde barındırmaya devam edecektir..com